14 Mayıs’ta yapılacak milletvekilli seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine az bir süre kaldı. Bu seçimlerde kazanmak ve kaybetmek büyük önem taşıyor. Bu önem hem Türkiye için, hem seçime katılan parti ve ittifaklar için de önem teşkil ediyor.
Siyasi partilerin ittifaklar içinde son yaşanan olaylara bakılınca seçimi ufak hatalarla kaybetmek daha kolay olduğu, kazanmak daha da zor olduğu daha anlaşılır oluyor. Kaybetmek için bir hata yeterli. Kazanmak için birçok doğruyu aynı anda yapmak gerekir. Bu pencereden bakılınca partilerin ve ittifakların işlerinin kolay olmadığı anlaşılıyor.
Sıkça seçim kanununda yapılan değişikler, bazen iktidarın düşündüğünün tam tersi sonuçlara neden olabiliyor. Yapılan değişikliler muhalefetin aldığı tedbirler ve kurduğu ittifaklar, iktidarın seçim kanununda yapılan değişim planlarını boşa çıkarabiliyor. Bu durum hem İktidar hem de muhalefet tarafından iyice görünmeye başlandı.
Gelişen ve değişen şartları göz önünde bulunduran iktidar yapılacak seçimlerde daha önce cumhurbaşkanı ittifakının var olan durumuyla seçimi kazanmanın olanaksız olduğunu anlayınca ittifakı geliştirmek zorunda kaldıkları gerçeğini ortaya koydu.
Seçim takviminin açıklamasından sonra Millet İttifakı hemen cumhurbaşkanı adayını açıklayarak işe koyuldular. Son toplantıda İYİ Parti Genel Başkanın Meral Şener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkarak millet ittifakından ayrıldı. Bu ayrılma parti içinde ve dışında büyük tepkilere neden oldu. Bu durumun Millet İttifakı’na seçimleri kaybedeceğini farkına varan Millet İttifakı “aday krizini” Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlarına “Cumhurbaşkanı Yardımcığı” formülüyle aşmış oldu.
Millet ittifakı sadece sağ partilerin bir araya gelmesiyle seçimlerin kazanılmasının anlaşılır bir durum olamadığının bilincindeydi. Bunun farkında olan Millet İttifakı bir araya gelerek ittifakını genişletme ve bütünleşme yoluna gittiler. Bunu da ”birleşe birleşe kazanacağız” anlayışını ” Halil İbrahim sofrasını büyüteceğiz” şeklinde formüle ederek çalışmalarına hızlandırma yoluna gittiler.
Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmasından sonra Muhalefette olan diğer partilerle ittifakı geliştirme konusunda tam yeki verildi. Zaman kaybetmeden sol partilerle görüşerek Millet İttifakını genişletmeye konuldu. YEŞİL SOL PARTİ ile seçime gireceğini açıklayan HDP’nin öncülük ettiği Emek Ve Özgürlük ittifakı ile görüşerek desteklerini istedi. Açıkça isim verilmese de Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini ima eden açıklamalarda bulunuldu. Sosyalist Göç Birliği İttifakı ile temasa geçerek onların desteğini almayı sağladı.
Bu girişimler son yapılan anketlerde Millet İttifakının her iki seçimde de oylarını artırdığını ve seçimi kazanma durumuna geldiğini işaret ediyordu.
Bu durumun farkına varan Cumhur İttifakı gerekli temaslarda bulunarak ittifaklarını geliştirme yoluna gitti. Tarihinin en kritik seçimlerinden birine hazırlanan Cumhur İttifakı, “aday krizini” Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlarına “Cumhurbaşkanı Yardımcığı” formülüyle aşan Millet İttifakı’na karşı yeni hamleler planlarını harekete geçirdi. Bunların başında Memleleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’yle temasa geçerek işe koyuldular. İnce’nin dördüncü günde 100 bin imzayı bulamaması nedeniyle, AKP tarafından otobüslerle insan taşıyarak imzanın tamamlandığı şeklinde destek sundu şeklinde yorumlandı.
Cumhur İttifakı daha önce aralarında bulunan MHP ve Büyük Birlik Partisi’ne (BBP) ek olarak HÜDA PAR arasında yapılan anlaşma gereği Hüda Par başkan ve yöneticilerine AKP listelerinden 3 milletvekili verilerek anlaşma sağlanarak ittifaka dahil edildi.
Bir diğer ittifakta Yeniden Refah Partisi (YRP) Cumhur İttifakı’na katılmak için sunduğu 30 maddeden oluşan bu maddelerin birisinde 6284’ün Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un kaldırılması istiyordu. Gelen tüm tepkilere rağmen Tüm şartlar kabul edilerek Cumhur İttifakı’na dahil edildi.
En son yapılan görüşmelerde DSP ile yapılan anlaşma gereği kontenjandan 2 milletvekili verildiği açıklandı.
Tüm bunlar elbette kazanmak adına yapılıyordu. Daha önceleri Cumhur İttifakı olarak kazanacağından emin oldukları için başka ittifaklara gerek duyulmuyordu.Şimdi durum tam tersine dönmüş durumda. İlk seçimde cumhurbaşkanı seçilmesem, seçimi ikinci tura taşıma ve ikinci turda kazanma adına yorumcular tarafından yorumlanıyor.
Seçimi kazanmak için Millet İttifakı şimdiden projelerini ortak akıl anlayışıyla Türkiye’yi yönetebiliriz anlayışını halka anlatabilmenin önemini kavramış olacak ki, İttifakın içindeki farklılıkları uyum ve sorumluluk içinde, gerekirse fedakarlıklarla yönetmek, topluma verilecek en etkili ‘Biz yönetebiliriz’ mesajları verilmeye başlandı. Bu önemliydi. çünkü muhalefet partileri için ‘Biz yönetebiliriz’ iddiasının kamuoyu tarafından seçimi kazanmaya çok yaklaşıldığı anlamına geliyor olduğu daha belirgin şekilde anlaşılıyordu.
Millet İttifakı her şeyi doğru yaptığında bile cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmek için, Emek ve Özgürlük İttifakı, Sosyalist Güç Birliği İttifakı ile uyum içinde çalışarak seçmeninden oy almak zorunda olduğu gerçeğini kavramış olacak ki, ittifakın bütün birleşenleri bunun bilincinde olmalı düşüncesi egemen olmaya başlandı. İttifak güçleri seçmenini kaybetmemeli, onları küstürecek açıklama ve davranışlarından kaçınmalı anlayışı iyice benimsenmeye başlandı. Böyle yaparsak her iki seçimin kazanılacağı düşüncesi benimsendi.
Aynı durum Cumhur İttifaklı için de geçerli. Kim halka kendini ve projelerini iyi anlatır, bu konuda seçmeni ikna ederse kazanan onlar olur.
Bu durum birleşirsek çok kazanırız, bölünürsek yok oluruz gerçekliğinin bir ifadesi olarak yorumluyorum. Bunu başaramayan kaybetmeye mahkumdur diye düşünüyorum.
Bunu hep beraber 5 Mayıs günü göreceğiz…