Evlenmeden önce kadın ve erkek, en cici sözleri birbirine söyler. ‘Aşkım seni seviyorum, sensiz yaşayamam, sen olmayınca her yer karanlık, sen bir prensessin, sen bir prenssin, hayalimdeki kadınsın’ vs. vs… Böyle uzar gider birbirlerine olan iltifatlar.
Daha sonra mı?
Evlendikten sonra o evlilik cüzdanı cebe girince bütün sihir nedense bozulur.
Akşam geç kalmalar başlar, sonra klasik sözler devreye girer, aşkım yerine ‘Akşam eve gelirken ekmek almayı unutma’ denilir.
Kadının cebi para görmeye başlayınca AVM’lere dadanılır, paralar orada çar çur harcanır, akşam eve yorgun gelinir, yemekler yapılmaz, bahaneler çoğalır.
Tabi her iki tarafta düzensiz beslenince, vücut değişime uğrar, göbekler çıkar, kalçalar büyür falan filan…
Sonra yorgunluk ve düzensiz beslenme gerginlik ve yorgunluğu tetikler.
Bu da evinin tadını tuzunu kaçırınca, erkekte bahanelere sığınıp, eve geç kalma nedenleri bulur.
İşte geç gelmelerin dayanılmaz hazzı.
Eve geç gelmeler için bahaneler yaratmak, hatta kaçacak delik aramak işte böyle başlıyor.
‘Arkadaşımın gece yanında kalmalıyım, karısı terk etmiş karıcığım. Aşkım biz böyle olmayalım zavallı adamcağız iki gözü iki çeşme ağlıyor.’
Kadın yıllarca prens beklemiştir ama gele gele sadece cüzdanlı biri çıkıp gelmiştir.
Adam evlenmeden önce rimel, fondoten, ruj, allık, takma kirpik, kalınlaştırılmış dudak ,kuaförlü saçlar,topuklu ayakkabı ,mini etekle gördüğü, Julia Roberts’a benzettiği kadının, daha sonra sabahın dördünde Mr.Bean ‘e benzediğine şahit olmuştur.
Kadın için de durum şöyledir; Evlene dek dans pistinde, romantik akşam yemeklerinde gördüğü ;aşk adamı sevdalısını ,mis kokan, temiz,bakımlı,traslı ,incelikli ,kibar,güler yüzlü,tatlı dilli o adamın içinden farklı biri çıkmıştır.