Mehmet Tekkanat… Herkes onu Çeto lakabıyla tanır ve bilir.
1980’li yılların başında lise yıllarında başladığı tiyatro serüvenine, önce Mersin Bölge Tiyatrosu ve Mersin Bizim Tiyatroda devam etti. 1989 yılında İstanbul’a giderek tiyatro bilgisini ve oyunculuğunu geliştirdi.
Mehmet Tekkanat, İstanbul’da Ortaköy Kültür Merkezi’nde Zeki Göker, Yavuzer Çetinkaya, Cevat Çapan gibi bir çok ustadan dersler aldı.
OKM Oyuncuları, Ankara Birlik Tiyatrosu ve İstanbul Bizim Tiyatro’da görev yaptı. Özellikle İstanbul Bizim Tiyatro’da Zafer Diper ustasından çok şey öğrendi.
Bu arada gazete ve dergilere yazılar yazmaya başladı. Radyoda şiir programları yaptı. Limon ve daha sonra Leman adlı mizah dergilerinde mizah yazarlığı yaptı. Birkaç filmde oyunculuk ve Türkiye’nin ilk özel televizyonu olan Star TV’de yayınlanan eğlence programında Çizgi Show adlı programda yer aldı. Nusret Demir’in hazırladığı Çizgi Show’da kimler yoktu ki; şimdilerde meşhur olan, Hakan Yılmaz, Janset, Renan Bilek, Faruk Karaçay gibi arkadaşlarıyla o dönemde en çok izlenen programa imza attı.
1996 yılında Mersin’e döndü, bilgi ve birikimlerini memleketine, buradaki gençlere aktarmaya başladı. Mersin’de Ankara Gençlik Sahnesi adında bir tiyatro kurarak, Engin Alap’ın tek kişilik olarak yazdığı Arayış adlı oyunu yeniden ve geliştirerek yazarak Kayıp Hayatlar adıyla oynamaya başladı. Bu oyun, Yazıldığı 1998 yılından bu güne yüzlerce kez sahnelendi ve onbinlerce seyirciye ulaştı. Madde bağımlılığına karşı mücadele kapsamında yazılan oyun, ülkenin hemen her yerinde farklı amatör ve profesyonel ekipler tarafından sahnelendi ve hala sahnelenmektedir. Mehmet Tekkanat bu oyunu oynayan hiçbir ekipten telif ücreti almadı. Telif ücreti yerine bir hayvanları koruma derneğine bağış yapmalarını istedi.
2000 yılında Mersin Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu kurucu kadrosunda yer alan Mehmet Tekkanat; bu kurumda gençler için tiyatro kurslarını başlattı. Hafta sonları verdiği kurslar karşılığında hiç mesai ücreti almadan tamamen gönüllü olarak gençleri yetiştirmeye ve onları konservatuvara kazandırmaya başladı.
2004 yılında Mersin’in ilk ve tek özel tiyatro salonu olan Gençlik Sanat Merkezi’ni kurdu ve sahnesin adına da yaşayan bir ustanın, Altan Erkekli’nin adını verdi. Belediye Şehir Tiyatrosu’nda ve Altan Erkekli Sahnesi’nde yetiştirdiği gençlerden yaklaşık 70 kadarı konservatuvar ve dengi okulları kazandı. Defalarca festivallere katılarak Mersin’i temsil etti. Bu arada Yerel radyoda uzun soluklu olan ve çok beğenilen “Yağmur Kaçakları” adlı şiir-sohbet programı gerçekleştirdi. Yerel ve ulusal gazetelerde, köşe yazarlığı ve sanat haberleri yaptı. Bugün sosyal medyada Mersinle ilgili sanat haberlerinin yüzde doksanında imzası vardır.
Mersin sorunları ile ilgili yerel belediye ve kurumları eleştirilerinde kullandığı sert üslup sayesinde agresif biri olarak tanınır!
2021 yılında pandemi koşullarında salonunu eski öğrencisi ve asistanı Riyadhan Kartal’a devrederek Mersin’i terk edip, İstanbul Üniversitesi Bale bölümünü kazanan ikiz oğulları Ardis Kanat ve Oben Güney’le birlikte İstanbul’a döndü.
Mersin’de adı şimdiden efsane haline gelen Mehmet Tekkanat, nam-ı diğer Çeto ile söyleşimize başlayalım.
GAMZE GÜLSER-Mersin’i neden terk ettiniz ve küstünüz mü Mersin’e?
ÇETO- Mersin’e küsülür mü? Mersin benim sevdam. Neden terk ettiğime gelince; Mersin’de tiyatro ve genel olarak sanat yapmak bir “Gayya Kuyusuna” düşmekle eşdeğerdir. Ben bu kuyuda bir şeyleri değiştirmek adına çok mücadele verdim. Çok önemli kazanımlar sağladım. Ama ne yazık ki, bilgisiz, beceriksiz ve fakat köşeleri tutmuş, siyasetin içinde belden aşağı oynamayı bilen ve seven insanlarla yıllardır yaptığım mücadeleden yoruldum ve bıktım. Bir de her şeyin bir sonu vardır. Ben, Mersin İçin elimden gelenin fazlasını yaptığıma inanıyorum. Zaten buna insanlar ve tarih karar verecektir.
GAMZE GÜLSER-İstanbul’da neler yapıyorsunuz? Bir planınız var mı?
ÇETO- Pandemi döneminde çok zor zamanlar yaşadım. Bu arada kendimle hesaplaştım. Yaşamımı gözden geçirip, teknik dille söyleyeyim “kendimi resetledim” . Yıllarımı ve mücadelemi hep başkaları için yaptığımı, kendim için fazla bir şey yapamadığımı gördüm. Bir karavan edinip, yüreğimin git dediği yerleri gezmek, görmek ve yaşamak istedim. İkiz oğullarımın eğitimi devam ettiği ve onlara destek olmam gerektiği için, bu hayalimi şimdilik beklemeye aldım ve onlarla birlikte “İstanbul’u yaşamaya” geldim. Daha önce istanbul’a gelmiş, İstanbul’da yaşamış ama İstanbul’u yaşayamamıştım. Bir şehri yaşayamıyorsanız orada olmanın bir anlamı yok.
Şimdi bol bol geziyor, oyunlar ve etkinlikler izliyor, eski dostlarla görüşüp sohbetler ediyor yeni insanlar tanıyorum. Yani İstanbul’u yaşamaya çalışıyorum. Onun dışında belli bir planım yok.
GAMZE GÜLSER-Herkes İstanbul’dan kaçma düşüncesindeyken sizin bu durumunuz ilginç geldi. İstanbul’un nesini seviyorsunuz?
ÇETO- İstanbul’un rezilliğini de, karmaşıklığını da seviyorum. Bu şehir, dünyanın merkezi ve en güzel şehirlerinden biri. Yaşam dolu dolu akıyor burada. Elbette yaşamasını bilene. İstanbul’un her köşesi ayrı bir dünya, ayrı bir güzellik. O sizi bitirir, siz yıllarca bitiremezsiniz İstanbul’u. İstanbul’dan kaçanlar; çok fazla insanla muhatap oldukları ve sahtelik, riyakarlık dolu ilişkilerden bıktıkları içindir. Bir şehirde insanlardan beklentiniz olursa, o şehir yaşanmaz hale gelebilir. Yaşama bakışımı tek cümleyle anlatayım; “Ne kadar az insan, o kadar çok huzur”
GAMZE GÜLSER-Ama İstanbul neredeyse bir ülke kadar kalabalık bir şehir. Bu kalabalıkta bu sözünüz biraz tuhaf değil mi?
ÇETO- İnsan, kalabalıkların içinde yapayalnız, yapayalnızken de kalabalık olabilir. Bu yaşama nasıl baktığına bağlı. Hele günümüzde, aslında insanlar hep yalnız. Fakat teknoloji öyle gelişti ki, hepimiz çok kalabalığız. Bütün dünya ile hep birlikteyiz. Etrafımız kalabalıklaşırken, ruhlarımız yanlızlaştı.
GAMZE GÜLSER-Yalnızlığı seviyorsunuz yani?
ÇETO- Hayatta hep yalnızdım zaten. Çevremde çok insan vardı ama ben yalnızdım. Kalabalığı sadece sahnedeyken karşımda severim. Sahne dışında çok fazla insan yoktur yanımda. Şöyle diyeyim; on tane on kuruş da bir lira yapar, bir tane bir lira da bir liradır. Yani önemli olan çokluk değildir, niteliktir.
GAMZE GÜLSER-Bundan sonra herhangi bir projeniz yok anlaşılan.
ÇETO- Var elbette, olmaz olur mu? Hayalleri ve hedefleri olmayan insan boş yaşıyor demektir. Benim de kısa ve uzun vadeli hayallerim var. Öncelikle kısa hedefim, çocuklarımın eğitimlerini tamamlayıp hayatta dimdik ayakta duracak duruma gelmeleri. Sonra 65 yaşını tamamlayarak, ücretsiz kartımı alıp bol bol İstanbul’u gezmek! Daha sonra da mutlaka bir karavan edinmek ve ülkeyi, belki de dünyayı gezmek, görmek ve yaşamak.
Bir de şimdiden duyurusunu yapmak erken ama söyleyeyim. Mersin’de Fikret Yalçın kardeşim bir kitap hazırlığında. 1980 sonrasından günümüze Mersin tiyatro tarihini yazmaya başladı. Çok iyi bir arşivci olduğum için ben de kendisine rehberlik etmeye çalışıyorum. Çok önemli ve gerekli bir kitap olacağından eminim. Bu kitapta Mersin tiyatro tarihinde yer almış hemen herkes olacak, herkesin artısı eksisi yazılacak.
Bu arada Sevgili dostum Erdinç Aydın ve Fikret Yalçın’ın gazıyla bendeniz de doğumumdan bu güne verdiğim mücadelemi, kronolojik bir şekilde otobiyografik olarak yazmaya başladım.
Benim yazacaklarım, aslında ölümümden sonra yayınlanması en doğrusu.
GAMZE GÜLSER-Neden?
ÇETO: Yaşadıklarımı, tanık olduklarımı yazdığımda çok insanın gerçek yüzleri görülecek . Ama bu sözü edilen insanlar her şeyi kılıfına uydurmasını bildikleri ve siyaseti çok iyi kullandıkları için bunlarla uğraşmak çok zor. Bakalım, bunları anlatmanın bir yolunu bulacağım.
GAMZE GÜLSER-Mersin için yaptığın her şey ve bu güzel sohbet için teşekkür ediyor, hayallerinin gerçek olmasını diliyorum.
ÇETO- Ben teşekkür ederim. Güzel ve sahipsiz Mersin’ime sevgi ve selamlarımla…