SÜLEYMAN’IN MÜSVEDDELERİ BİR GÜN!

Saat başı bekliyordum. Bugün yarın gelmeliydi. Kapıya baktım, pencereye koridora, duvarlara… nerden nasıl geleceğini bilmeden bekledim sadece. Gelecekti, gelmeliydi. Verdiğin emeğe saygı duyup sözünü tutmaktı. Gelmesi kesin olandan başka ne beklenirdi ki.

O gün gelmedi. Sabah uyanıp hemen kalkmıştım yataktan belki de bu yüzden gelmedi. Biraz daha yatağıma vuran güneşle konuşmalıydım. Dönüp biraz daha yatakta nazlanmalıydım yeni güne. Beklentilerimi düşünüp tartmalıydım boylu boyunca. Ertesi sabah tüm bunları yaparsam geleceğine emindim.

Ertesi gün doğdu. Hızlıca kalkmadım yatağımdan tartıp ölçtüm hayatımı. Güzelce giyindim. Yıkadım yüzümü bolca suyla. Ama bugün de gelmedi. Belki de çok özenmiştim kendime. Bu yüzden gelmedi. Kendini beğenmişliği seçmiştim sabahın mutlu yüzüne. Sadece kendi haberini bekleyen bir bencillikle engellemiştim gelmesini. Yarın öyle yapmamalı dürüstçe yaklaşmalıydım güne.

Yarın da doğdu. Önceden gelmesini engelleyen her şeyi düzelttim hayatımda. Sabah güzel bir kahvaltı hazırladım kendime, kahvaltıda olması gerekenden fazla hiçbir şey eklemeyerek. Tabi canımın çektiği beyaz peynir dışında. Sabah bir koşu alıp geldim. Güzel de oldu sıcak ekmeğin yanında. Belki de beyaz peyniri sevmediği için gelmedi bugün de. Bir daha beyaz peynir yemeyeceğim.

Gün bir daha doğdu. Tüm yapmamam gerekenler cebimdeydi. Kahvaltıda beyaz peynir yoktu. Süt bile içmedim sabah sırf anımsatır diye peyniri. Güzel bir kahve yaptım kahvaltıdan sonra giyindin sarı kazağımı. Kışa yakışmaz sarı renk. Ama beni görsün istedim onca kalabalıkta. Kahvemi içerken günü de bitirdim. Yapayalnız balkonumda. Bugün de gelmedi. Sarı kazaktan mı kahveden mi olsa gerek, yine gelmedi.

Bir daha gün doğduğunda tüm yasaklarımı ezberlemiş bir şekilde yaşadım günümü. Ama hayat sıkıcı olmaya başladı. Bir film izlemek hoşuma giderdi doğrusu. Film kısa olurdu. Bir dizi açtım kendime. Algılaması zor bir dizi olsun istedim. İzledim kendimi zorlayarak. Fakat tüm bölümler bitmesine rağmen gelmedi. Biraz da diziden etkilenerek o an fark ettim neden gelmediğini.

Dizinin tüm bölümlerinde ilk karakterleri gördüğümüz o vahşi batıda bir erkek bir kadına hep şunu söylüyordu. “Bir gün seni buradan götüreceğim.” Kadın ona baktığında “Bir gün” diye ekliyordu. Bir gün, bu gün değil, yarın değil, hiç bilinmeyen bir gün. Her şeyin olabileceği değişebileceği bir gün. Belki de hiç gelmeyecek bir gün. Bir gün!

O zaman anladım işte. Bir gün gelecekti ve bunun benim nasıl davrandığımla hiçbir ilgisi yoktu. Belki de hiç gelmeyecekti.